gündem

29 Temmuz 2013 Pazartesi

bir genç kız rüyası: topuklu ayakkabı



        Hepimiz Imelda'yız!

   Biz kadınlar zor olan ne varsa severiz. mesela zor erkekleri severiz illa ki canımızı yakacak. Aşağı düşme tehlikesine rağmen duvar sileriz, cam sileriz çünkü evimiz mükemmel olacak. En zoru da annelik sanırım, anne olma duygusunu severiz,, bütün gün enerjimizi çalan o küçük canavarlarla uğraşmak bize mutluluk verir. Çünkü biz kadınız zor olan her şey bizim işimiz, bizim sevdamız.

    Platform ayakkabının tarihi 18. yüzyıl Avrupasına kadar dayanır. zamanın hatunları yerdeki pislik ve çamurlardan ayaklarını korumak amacıyla platform ayakkabıları giymeye başladılar. peki sonra ne oldu? sokaklarımız artık temiz. yerden 10 santim yukarıda yürümeye ihtiyacımız var mı? yok.. Peki havada yürümek bu kadar zorken bizim yüksek topuklu ayakkabı sevdamızın kaynağı ne? Zoru sevmek. bütün evin yükünü, çocuklarının ve kocasının bakımını üzerine alıp aynı zamanda çalışan ve kendine bakan bir canlının bütün gün havada yürümesine, hatta o ayakkabılarla salınabilmesine şaşırmamak gerekir.



    ''ayakkabı satın alma bağımlılığı'' sizi bilmem ama bende var. Alışverişe pantolon almak için çıkmış olsam da, belki ucuza ayakkabı bulurum diye tüm ayakkabıcıları gezerim. günün sonunda pantolonla değil ayakkabıyla eve dönerim. ''dost başa düşman ayağa bakar'' atasözünü biraz fazla ciddiye almışım sanırım.

    Imelda Marcos ile tanışmam annem sayesinde oldu. Ordan burdan çıkan ayakkabılarımı gördükçe annem ''sen Imelda Marcos musun kızım'' demeye başladı. Kim bu İmelda Marcos? Filipinler'in eski diktatörü Ferdinand Marcos'un eşi. Namı değer ''demir kelebek''. 2.700 çift ayakkabısıyla tam bir ayakkabı koleksiyoncusu. Şuanda bu ayakkabıların bir müzede sergilendiğini duymuştum.



   Christian Louboutin ayakkabılarının ayrıcalıklı olduğunu düşünürüm. parlak, kırmızı lake tabanlarıyla imzalı ayakkabılar. Bu Fransız tasarımcıya dikkat çekmek istedim.

     

Bol ayakkabılı uzun ve sağlıklı yaşam dileğiyle.... :)














    

26 Temmuz 2013 Cuma

haydi hep beraber ön yargılarımızı yıkalım.




         ben müzikal sevmem yoktur, ben müzikal izlemedim vardır.


    ön yargılarınızı duyar gibiyim. özellikle de baylar sizlerin. hepimiz müzik severiz. mutlu yada mutsuz her anımızda müzikle kendimize gelir, müzikle kendimizi buluruz. peki neden iş filme gelince müziği elimizin tersi ile ittiririz. Ben müzikal çok severim, herkesinde sevebileceğine inanıyorum. önemli olan doğru tarzı bulmak.. en sevdiklerimi sizinle paylaşmak istiyorum.. bir göz atmaya değer ;)


1. moulin rouge

yönetmen: Baz Luhrmann

oyuncular: Nicole Kidman, Ewan McGregor



Moulin Rouge gerçek bir yerdir. 1889 yılında inşa edilmiş bir kabaredir. Fransa'da üzerinde ki kırmızı yel değirmeni ile oldukça ünlüdür. Bu filmde o zamanları konu alıyor. çok güzel bir aşk hikayesi. izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.


                              


2.Sweeney Todd: Fleet sokağının şeytan berberi

yönetmen: tim burton

oyuncular: johnny depp, helena bonham carter

Bir Tim Burton filmi, yine kendi ekibiyle beraber. eşi helena bonhem carter ve çocuğunun vaftiz babası johnny depp. izlenirken görsellik ön plana alınmalı. muhteşem bir yapıt. izlemeden ölmeyin.




3.mamma mia!

   yönetmen: Phyllida Lloyd

   oyuncular: amanda seyfried, meryl streep, dominic cooper, colin firth

     sizde benim gibi bi abba hayranı mısınız? bu filme bayılacaksınız!







   4. the phantom of the opera


yönetmen: joel schumacher
oyuncular: gerard butler, emmy rossum, patrick wilson

Gaston Lerox'un aynı adlı romanından sahneye uyarlandı. karizmatik ve duygusal bir film. konusu ve Gerard Butler'ın karizması sizi büyüleyecek.






5.les misarebles

yönetmen: tom hooper
oyuncular: anne hathaway, hugh jackman, russell crowe, amanda seyfried, helena bonham carter


  Fransız ihtilalini de konu alan bu film. en başta birçok arkadaşımın uyumasına sebep olsada, izledikçe açılan bir film.. en sonunda anneme kendimi ''anne ben fransız ihtilali yapmaya gidiyorum'' derken buldum. öyle gaza geleceksiniz!



6.notre dame de paris

victor hugo'nun aynı adlı romanından esinlenerek oluşturulan müzikaldir. ben tiyatrosunu izledim. filmi var mı bilmiyorum. ama kesinlikle izlenmeli işte bir parçası..





daha farklı tarzlarla ''müzikali sevdirme'' çabalarıma kaldığım yerden devam edeceğim.. lakin size önerebilmek için önce kendim farklı lezzetlerin tadına bakmalıyım.  esen kalın :)

17 Temmuz 2013 Çarşamba

''maniküre on lira mı vereceksin ?! '' diyen babam mıydı?



meğerse ben bakımsızmışım. pardon geç farkettim..

         erkekler hep söyler değil mi ''çirkin kadın yoktur bakımsız kadın'' vardır. doğrudur. katılıyorum. şimdi bir bakalım bakımlı kadın nasıl olunur? 1. adım saçlar: Allah vergisi, doğuştan güzel ve şekil alan saçlara sahip değilseniz işiniz zor. sevgiliniz saçınızı pırasa gibi seviyor ve siz kıvırcık inatçı saçlara sahipseniz, o saçlar düzleştirici ile pırasa kıvamına gelmez. zaten düzleştirmek içinde her gün gününüzün iki saatini yok yere heba etmelisiniz. bu durum da mecbur bir bilenden yardım almak lazım. o bilende saçınıza fön çekip sizden 10 tl. alacak olan sevgili kuaför abilerimizdir. Allah onları başımızdan saçımızdan eksik etmesin. sevgili beyler kimse yataktan Hadise olarak kalkmıyor. 2. adım yüz ve makyaj: biz tuvaletimizi pembe yapmadığımız gibi, annemizden de kaymak gibi pürüzsüz ve tüysüz çıkmıyoruz. size kötü bir haberim var beyler, bizimde bıyıklarımız çıkıyor! Bu yüzden iki hafta da bir kaş bıyık aldırmak zorundayız. güzel kaşlara sahip olmak istiyorsan bedeli: 12 tl. kaş bıyıkla da bitmiyor iş. aknesiz ve sivilcesiz bir surat için en azından yüz temizleme ile ilgili bir ürün şart. hatta iki ürün. en düşük fiyatları:20 tl. gelelim makyaj bölümüne. çok fazla makyaj yapsak tiye alıyorsunuz. doğal olsak bakımsız diyorsunuz. Allah aşkına siz ne istiyorsunuz? en hafif makyaj için elimizde bulunması gerekenler. 1 adet kaliteli fondöten, fiyatı en ucuz : 150 tl. 1 adet kaliteli eye-liner fiyatı: 20  tl. kaliteli far kutusu (kaliteli olacak çünkü parlak ve gereksiz renkler kullanırsak abartılı oluyoruz.) fiyatı: 50 tl. kirpiklerin birbirine yapışmaması için kaliteli bir rimel en ucuz fiyatı: 50 tl. ve ruj, kurbağa öpmüş gibi görünmemek için en uygun fiyat: 25 tl. 3.adım 90-60-90 vücut: ''ben yiyorum ama kilo almıyoooruumm'' yalanının üzerine yalan bilmem ben. yiyorsun her ay spor salonuna 270 tl veriyorsun yada evde plates topunun üzerinde zıplıyorsun gerçeğini bilirim ben. o plates topları bile 40 tl. 4.adım giyim: sevgiliniz sizi tanımadan önce ''hoş giyiniyor'' diye düşünür. sonra tanışırsınız, çıkmaya başlarsınız ve onu haftanın belirli günlerinde kurulan ''sosyete pazarı'' na götürürsünüz. tepkisi bir anda değişir. ''pazardan mı giyiniyorsun ezik.'' sensin ezik. ayılıp bayılıyordun beni gördüğünde noldu?! erkek milletinin ağzına bu lafı vermemek için bir eteğe 100 tl. verirsin. toplasan 50 cm. olmayan kumaş parçasına marka adı altında paranın onda birini verirsin. sonra ne olur? o eteği giyemezsin. neden? bakımlı ol, güzel ol, bakımsız kadın kaka kadın diyen sevgiliniz bir anda erkek olduğunu hatırlayıverir. -O eteği giyemezsin. -neden aşkım? -milleti kendine mi baktıracaksın? adı üzerinde ''bak-ımlı'' olmak. sevgilin bakımlı olsun, güzel olsun, Adriana Lima edasıyla salınsın, ama kimse bakmasın. canım size çok yanlış anlatıyorlar ama bu dünyada herşey siz erkek milletinin istediği gibi olmaz ben söyleyeyim. Bir erkek bakımlı olsun, güzel olsun adı altında sevgilisini teşhir ediyorsa zaten ona erkek denmez. 5. adım eller: tırnaklar ve eller bakımlı olmalı buna diyecek hiç bir sözüm yok. peki tırnaklar nasıl bakımlı olur? manikür, oje veya french tekniği ile. bunu evde kendi kendine dört dörtlük yapabilen kızla düşünmeden evlenin zaten. ''ben kendim yapabiliyorum eheheh'' diyen kızlara buradan sesleniyorum: güzelim tırnaklarına eziyet etme lütfen. manikürün en uygun fiyatı: 10 tl. 6.adım ayakkabılar: dost başa düşman ayağa bakar, birde erkekler bakar. topuklu ayakkabıyla salınan bir kız gördüğünde, trene bakar gibi bakan erkekler. o topuklularla yürümek ne kadar zor haberiniz var mı?? elime bir erkeğe işkence etme fırsatı geçerse eğer, ilk fikrim topuklularla yürütmek. hadi ben her şeyi göze aldım yarı yolda ağlamaya başlasam bile giyeceğim o topukluları, bu sefer sevgilim: -topuklu giyemezsin -neden aşkım -dikkat çekiyor. bak hele. kaliteli güzel bir topuklu ayakkabı: 150 tl.

         şimdi daha fazla içinizi baymadan, ''bir bayan ortalama ne kadar bütçeyle bakımlı olur'' varın siz hesaplayın. sevgili beyler; partnerlerinizi aldatmak için kendinizce bahane bulmayın. Bir bayanı hem başkaları bakmasın diye baskılayıp, hemde manikür yaptırdığında ''maniküre on lira mı verdin'' diye azarlayıp birde üzerine bakımsız diye aldatamazsınız. terk edemezsiniz. siz o vefakar, çilekeş kadını sevmek zorundasınız, seveceksiniz, öpüp başınızın üzerinde taşıyacaksınız.

         peki şimdi biri beni bıyıklarımla,  fazla kilolarımla ve yenmiş tırnaklarımla sevebilir mi...?


16 Temmuz 2013 Salı

canım bu tarz meselesi


 bugün aşktan bahsetmeyeceğim.

              Her dişi bireyin olduğu gibi benimde kıyafet, ayakkabı takıntım var. var yani. ben yavrucaklarımı (bunlar ayakkabılarım oluyor) güzelce dizeyim, karşısına geçip onları izleyeyim, mutlu olayım, sonra minnoşlarımı yerleştireyim (bunlarda kıyafetlerim oluyor), karşısına geçip onları da izleyeyim, tekrar mutlu olayım. ama her gün aynı şeyi giyeyim. benim yaşam tarzım bu.
       
             Vitrinde bir şey gördüm ve beğendim... işte o an vücudum yavrusu çalınmış bir annelik duygusuna kapılıyor, kocasını bir aşüfteye kaptırmış kadın kadar vahşileşiyorum. ''o benim, benimdi, benim olmalı'' dünyaları alsam doymam. Fakat, hayalimde kurduğum kombinleri hiçbir zaman gerçek hayatta yapamadım. sebep: anne baskısı, sevgili kıskançlığı, parasızlık. ee hepsinin canları saolsun.

            Mesela çok beğendiğim bir gelinlik modeli var. durun sizinle paylaşayım.
 

        şimdi bir düşünelim.. ''Ben bu gelinliği istiyoruuumm!'' diye tutturduğum da evlenebilme olasılığım nedir? hadi aşkından cesur yürek olmuş bir adam buldum. Ben bu gelinliği giymişken o düğüne erkek tarafından kaç kişi gelir? hadi biricik oğullarını kıramadılar geldiler. Düğünden sonra o dedikodular, pis bakışlar ne zaman kesilir? yoksa hiç  kesilmez mi? istediğin kadar özgür kız ol, dağlara çık, düğününde vals yap, marjinal ol, biyerde toplumun kuralları senin uçarılığını baskılıyor. evlenmek mi istiyorsun kayın validenin sana uygun bulduğu gelinliği giyeceksin. bravo özgür kız, özgürlüğün koca bulana kadardı. malesef.

       gelelim tarz meselesine. sanırım evlenene kadar özgür kız olabilirim. en azından hayallerimde. çünkü ben sevgilimin mutluluğunu'' giymesem de olur'' diyerek ön planda tutan bir hatuncağızım. sevgilim olmasa bile mini etek giydiğimde çantasını ''kendini savunma aletleriyle'' dolduran bir anneye sahibim. sevgili yırtık taytını yüreğinin derinlerine gömmüş bir genç kızım. yine canları saolsun.

       bilgisayarımda ''aşk!'' adlı bir klasör var. içinde ''bunlar benim olmalıydıııııı!'' dediğim kıyafetler ve ayakkabılar. Anneme gösterdim bu kıyafetleri. Hangisini bana yapabilirsin diye. (gerçekten yapabiliyor.) yorumu şu oldu: senin bi tarzın var mı? hayır yok. benim tarzım, tarzımın olmaması. Sokak tarzı da benim, vintage de benim, pin up da benim, retro da benim. Pek uygulayamasam da ben ruhunda özgür dışında fedakar bir genç kızım anneciğim.

işte benim bebeklerimm..